Bulak Öyküleri  

Yeni Öykü Ekleyiniz!

 

HÜSNÜ AMCA’NIN DİŞİ      |     Öyküye Oy Veriniz!


   Akyol mahallesinden komşumuz, Martyalıların Hüsnü Amca yeni bir takma diş yaptırmıştır, fakat bir türlü alışamadığından sürekli olarak çıkarıp takmakta, takmadığında da cebinde taşımaktadır.

Bir Cuma günü Hüsnü Amca Cuma Pazarına gitmek için Karabük’e iner. İşlerini bitirir ve Bulak’a dönmek için minibüse biner.

Öte yandan Dilsizlerin Hasan Amca ile eşi (Yukarı Paşaların) Hilmiye Teyze de Cuma Pazarı için Karabük’e gitmişlerdir. Pazar alış-verişinden sonra Hasan Amca kafa çekme niyetiyle Karabük’te kalır, Hilmiye Teyze ise torbalarıyla birlikte, Hüsnü Amca’nın bindiği, Bulak minibüsüne biner.

Hüsnü Amca eve geldiğinde çok acıkmıştır. Şükran Teyze’den acilen yiyecek bir şeyler hazırlamasını ister. Tam oturup yiyecekken fark eder ki dişi cebinde değil. Yemeği memeği bırakır, geldiği minibüsü yakalayıp tekrar Karabük’e inmek için aceleyle dibeğe doğru yollanır. Amacı düşürdüğü dişi aramaktır.

Pire gibi oluşu ve eli çabukluğuyla bilinen Hüsnü Amca minibüse geri dönerken, ona göre epeyce yavaş kalan Hilmiye Teyze torbalarıyla daha yeni eve gelmektedir.

Karşılaşırlar.

- Nereye gidiyon Hüsnü?

- Garabük’e.

- Şimdi geldik Garabük’den neye gidiyon gene?

- Dişimi düşürmüşüm, onu aramaya gidyon.

- Aniii, gosgoca Garabük’lede hiç diş aranı da bulunu mu?

Hüsnü Amca minibüse yetişir, Karabük’e iner. Önceden uğradığı her yere tek tek yeniden uğrayarak dişini arar. Pazarda alış-veriş yaptığı pazarcıların hepsine tek tek gider ve sorar “Bullada hiç diş gördünüz mü?”. Pazarcılar ise “Abi, hiç de diş soranına rastlamadık ya! Para olsa, poşet olsa neyse de, diş de hiç düşürülür mü?” diye cevap verirler. Ne kadar aransa da nafile; diş bulunamamıştır.

Vakit ilerlemiş, Dilsizlerin Hasan Amca iyice çakırkeyif olmuştur. Eve gelirken yolda bir de ne bulsun? Bir takma diş. “Yav bu bizim Hilmiye’nin dişine benziyor” deyip, dişi yerden aldığı gibi cebine sokar.

Eve gelince dişi sehpanın üzerine koyar.

- Hilmiye, dişini düşürmüşsün, buldum getirdim.

- Ne dişi Çavuş? Benim dişim ağzımda. Aniii bu olsa olsa Hüsnü’nün dişidir.

Sesini Hüsnü Amcalara duyuramayacağı için evlerinin arasındaki ipe bağlı çıngırağı çaldırarak Babaanneme (Sakaseyinlerin Cevriye) seslenir “Gız Yengeee! Hüsnü’nün dişini bizim Çavuş bulmuş!”. Babaannem de Hüsnü Amcalara telefon edip haber verir. Hüsnü Amca da saniyesinde kendini Hasan Amcalara atar. Dişi görür görmez “Ani bu benim dişim” der ve olduğu gibi ağzına takıverir. Diş sahiden de onun dişidir.

Türk filmlerinde olabileceğini sandığımız bu tesadüfler zincirini; Mudanların Fatma abladan dinlediğimizde çok gülmüş, hayretler içersinde kalmıştık. Ertesi gün ziyaretine gittiğimiz Hüsnü amcaya yaşadıklarını bir kez daha anlattırdık. 14.Eylül.2005.

   


   Sakaseyinlerin Özlem Ülgen Eren | 15.09.2005 | Kaynak: Mudanların Fatma Özsun | Martyalıların Hüsnü Çelik | Hit: 887

 
 

Mis kokulu anılar      |     Öyküye Oy Veriniz!


   Çok küçüğüm, büyük ihtimalle ilkokullu yıllarımdayım. Ankara'da yaşıyoruz ama aklımız hep köyde. Yaz gelse de köye gitsek hayalleri daha o yaşlarda içimi kavuruyor. Büyüklerin gözlerinin içine bakıyorum ki, bir maraza çıkmasın da bu sene de köyümüze gidebilelim. Aslında, birçok eş, dost akraba Ankara'da yaşıyoruz. Sıklıkla birlikte oluyoruz. Ama oranın tadı başka. Suyu, havası, kokusu(!) bir ayrı çekici. Benim yine tam da bu hislerle yandığım bir sırada köyden Keşkekçiler'in (rahmetli) Hüseyin abiler bize (Ankara'ya) geldiler. Dönerlerken, benim halimden anlamış olacaklar ki "hadi bu uşağı da iletelim" dediler. Altlarında da bir Şevrole 'taksi' var. Ben havalara uçtum tabii. Neyse fazla uzatmayayım, o seyahatin birgününde, evin kızı Fatma ile hayatta oynarken İfakat yengenin ahırda olduğunu gözucuyla farkettim. Keşkekciler'in eski evinde ahır hayatta. Aynı ev Münevver yengenin ölümünden sonra metruk bir halde halen duruyor bildiğiniz gibi. Bir baktım ki, İfakat yenge inek sağıyor. Bu benim izlemesi en sevdiğim şeylerden birisi. Olayı yakından görmek hevesiyle oynadığımız oyunu bir anda bırakıp ahıra doğru koşmaya başladım. Koşarken de İfakat yengenin yaptığı eylemle paralel olarak inip kalkan kafasını görebiliyordum. Ama, asıl görmek istediğim elleri ahırın tam ortasına toplanmış kemre yığınının hemen arkasında kalıyordu. Sağma işlemi bitmeden mutlaka oraya ulaşmalıydım. Yoksa o çok sevdiğim, her zaman izlemekten çok zevk aldığım anı kaçıracaktım. Ahıra doğru ses hızıyla depar atarken gözüm bir an ortadaki kemreye takıldı. Kemre simsiyahtı. Belli ki yeni toplanmış, taptaze. Araya karışmış saman çöpleriyle de sanki ahırda verilen bir partinin pastası gibi süslü görünüyordu. Demek sabahtan beri tüm hayatı kaplayan mis kokunun kaynağı buydu. O zaman bu pastaya bir mum lazımdı! Ben ışık hızına doğru yaklaşırken birden birşey oldu. Tam ahırın kapısından geçerken "tok" diye bir ses duyduğumu hatırlıyorum. "Acaba kütlem enerjiye mi dönüştü" diye düşünürken daha sonra ses kayıtları incelendiğinde bunun bir çarpma sesi olduğu anlaşıldı. Ayağım eşiğe çarpmıştı. Daha doğrusu takılmıştı. Ama hiç acı hissetiğimi hatırlamıyorum. Sadece tatlı bir his kapladı içimi. Hepimizin rüyalarda yaşadığı uçma hissine benzer birşey. O kısacık zaman dilimi içerisinde sanki saatlerce uçtum. Ta ki, başka bir fiziksel olguyu hissedene kadar. Bu kez kütlem başka bir kütle ile birleşmişti. Fakat bu sefer ses analizi o kadar kolay olmadı. Bazıları "cork" dediler, bazıları "fışşşt" dediler. Bense koyu bir karanlıktaydım. Sanki bir kara delik. Başımın tamamı, kollarımın dirsekten itibaren yarısı bu kütlenin içindeydi. Geri gelmeye çalıştım ama olmadı. Yapışkan bir ortamdaydım ve bu 'şey' beni bırakmak istemiyordu. "Koşun uşak kemreye daldı", "arreyyy, gitti bizim uşak, çekin.. çekin.. işşş.." gibi sesler geliyordu kulağıma. Gerçekten de beni çekip çıkardılar oradan. İlk refleks olarak gözlerimi açmaya çalıştım ama göz kapaklarım aynı 'madde' ile kaplı olduğu için açamadım bir türlü. Evde ne kadar su kabı varsa geldi. Saatlerce yıkadılar. Koca bir kalıp yeşil sabun banamısın demedi. Çok utanmıştım. Ama, için için ağlamamı "sabun kaçtı herhalde" duyarlılığıyla görmezden gelerek karizmayı kurtarmama yardımcı oldular. Yaş şimdi 48. Kemre kokusu benim en sevdiğim kokulardan birisidir. Yaşadığım o olayın etkisi var mı bilmiyorum ama bu böyle. Ne zaman köye gitsem hemen bir ahıra girerim. Ama bu sefer koşmadan, eşiğe dikkat ederek... Sevgiyle... Bir sonraki öykü : Sıkılmazsanız Bulamaçların köpeği Baytut'un beni önüne katıp kovalaması olabilir. Halen sağ kolumdaki üç adet diş izi o günlerin hatırasıdır.

   Göcenlerin Sinan Altınok | 18.06.2005 | Kaynak: Bizzat şahsen kendim | Hit: 554

 
 

BİR SİNEMA ÖYKÜSÜ      |     Öyküye Oy Veriniz!


   Ortaokul - Lise yıllarım ve yaz tatili.. Her zaman olduğu gibi ver elini Bulak! Çoğunluğu teyze oğlu Çakılların Hasan ve Aşamelleli arkadaşlarla geçen günler. Esan Mehmet, Körpen Ahmet, Kalfaların Mehmet, Cemil, Tarık, Bekir, Rahmetli Potuk Ahmet, Karakazan yüzme dersleri, Harmanlar futbol maçları, Mağara keşifleri, Gayyüzü tırmanışları... Hepsi o dönemin tatlı anıları.

Net olarak hatırlayamıyorum ama sanırım yıl 1971, yine yaz tatili, yine Bulak. Hem de Ankara’ dan kaçarcasına gelinmiş..

Günde 40 Türk filminin çekildiği, televizyon yayınlarının tek kanaldan sadece büyük şehirlerde izlenebildiği yıllar. Bulak köyünde muhtarlık kapalı bir sinema yapmış ve sinemanın işletmeciliğini teyzemin oğlu Çürüklerin Nuri Akın ile kayınbiraderi Avni Çilingir’ e vermiş.

Köye gelmemle birlikte Nuri abim beni de sinemada işe başlattı. Temizlik, sinema makinesinin montajı, perde ayarları, ses düzeni, bilet basımı, afiş asımı vb bütün hazırlıklar 4-5 gün içersinde hummalı bir çalışma ile tamamlandı.

O dönemlerde normal sinemalarda 36 mm’lik filmler gösterilirken, bizimki gibi küçük sinemalarda 16 mm’lik filmler oynatılıyordu.

İki günde bir film değişikliği yaparak çalışan sinemamızda, çoğunlukla siyah beyaz Türk filmleri gösterilirdi. Zira 16 mm’lik filmlerin renklileri pek azdı.

Reklam ve tanıtım kampanyası ile açılan Sinemamızın açılışının görkemli olması amacıyla Dar Film Şirketinden rica-minnet temin edilen Hülya KOÇYİĞİT’ in başrolünü oynadığı ve adını şimdi hatırlayamadığım renkli bir filmi açılış günü kapalı gişe oynatacaktı.

O yıllarda belki birçok ilçe merkezinde bile kapalı sinema yoktu ve köyümüz sinema salonuyla bir ilke daha imza atmıştı. Yaptığımız tanıtımların ve filmin renkli olmasının da etkileri ile açılış günü salon tamamen dolmuştu, ilgi büyüktü.

O günkü gösterimde makinistlik görevi de benimdi. Coşkulu kalabalığın olduğu salonumuzda filmin gösterimi başladı; 3 makaradan oluşan filmin 1.makarası bitti ve 5 dakika ara verildi. Makinist olarak verilen arada 2.makarayı film makinesine takmam gerekiyordu. Fakat çok hassas olan perde ayarları firma yetkililerince yapılan film makinemize diğer makaralara göre 5 cm daha geniş olan 2.makara bir türlü sığmıyordu. O ana kadar her şey yolunda giderken talihsiz makinist olarak hayatımın en zor dakikalarını yaşadığımı yüzümden aşağıya dökülen ter damlalarıyla hissediyordum: Olmuyordu, 2.makara bir türlü makineye sığmıyor, takılamıyordu!

Bir çözüm olarak belki makine dairesinin oldukça alçak olan tavanına makaranın sürtünmemesi için makinenin yeri alçaltılabilirdi; ama bunu da yapamazdık, zira yaparsak perdenin o çok hassas olan ayarları bozulacaktı. Geniş olan 2.makaradaki filmi elimizdeki tek boş makaraya sarmayı denedim bu kez de makaranın başı sona geliyordu. Terler yüzümüzden akıyor, büyük sıkıntı içinde uğraştıkça uğraşıyoruz.. Bu sırada verilen beş dakika ara 10 dakika oldu, çözüm yok, 15 dakikayı buldu, yok! Olmuyor, çaresiziz.. Salondan tepkiler gelmeye başlamış, sıkıntımız büyük, ama yapabilecek hiçbir şey yok! Baktık olmuyor, sorunlu olan 2.makarayla uğraşmayı bırakıp 3.makarayı taktık!

Filmdeki çocuk birden bire yeni evli bir kız, babası ise dede oluvermiş; konu iyice birbirine karışmıştı. Bulak Sinemasının açılış günü yaşanan bu önemli aksaklık, aynı filmin bir gece daha ücretsiz oynatılmasıyla telafi edilmeye çalışıldı. 2.Makaradaki sorunu çözmek için ertesi gün makine dairesinin tavanı delinmiş ve büyük olan makaranın tavana sürtünmeden dönmesi sağlanmıştı.

Sinemamızı ve ilk geceyi birçok Bulaklı hatırlayacaktır…

O zamanki patronlarım Nuri ve Avni ağabeymi saygıyla, yardımcım İbrahim’ i sevgiyle anıyorum.

Yaz dönemi makinisti : Melih ÜLGEN


   Melih Ülgen | 8.02.2005 | Kaynak: Nuri Akın - Avni Çilingir | Hit: 1021

 
 

mantar sevadasında bilinmeyenler!!!!      |     Öyküye Oy Veriniz!


    Reşit bey olayı kendi perspektifiden anlatmış sanki kaybolmada etkisi yok gibi..Sabah erken tan yeri ağarırken çıktık yola..Mağradan geçerken Reşit beye sordum''suları ''buradan doldurmaycağımıza ileride suyun kesin var olduğuna eminmisin''diye.. "gerek yok var demişti"çıktık geçit vermez derelerden(reşitin kesin emin olduğu istikametten...anlamalıydmmm!! ) canavar hayvanı gibii tosul and tosul .. vardık su yok tu kupkuruydu taşların içi(pınar imiş)..bu ara domuzları rahatsz ettik sabah sabah ..mırıldandılar bize ..bi koşu bulduk can havliyle zirveyi..susuzluk tak etmişti..reşitciğim ne güzel gezdiriyorsun beni bari getirdklerimizden yiyelimde susuzluğu kessin dedm..TURŞU getrmşler sağolsunlar tamamen bertaraf olalım dye..Neyseki ayran olan yoğurtta var dı bende....aradık kuru derelerde mantar amcaları mantar gibi.. serap görmeye başlayınca TV VERİCİSİNDE insan olur diye son bi atak tırmandk..Girmek yasaktı(o zamanlar bu verici malum nedenlerle kurşunlanmştı)Reşit bey daldı içeri çekinmeden..tabii ya yolu hep o biliyordu..karşımıza elinde tabanca ile bi eleman çıktı ki hışımla..Az kalsın orada resitin bildiği o yola gidiyordk..durumu güç bela kısadan anlattk..ve suyu içtik..oradan ayrldk..civarda biraz mantar bulduk ..haber verilmiş olmalı ki telszle bir süre sonra orman muhafaza memuru bizi buldu ve toplamanın yasak olduğunu söyledi..yanındada hırıltılı iki kurt köpeği..hemen ikna olduk yöreyi terkettik(meraklanmayınız Orm.Mühendsi olarak karbükte çalışmaya başladğımda ilgili şahıslarla o günleri etraflıca yad eTtim!!!!!)Akşam oluyordu Reşit beyler BOMBAYI PATLATTI ''GALİBA ŞURADAN DI YOL..YOK YOK ŞURADANDI..HAYIR BURASI KESİNDİ..kaynar sular döküldü beynime hararet 90 oldu..Yürü dedim bilinen kara yolundan karabüğe..yürüdük saatlerce güneş çarpmasyla kıpkırmzı..Çıktık 200 evlerden PEŞMERGE GBİ..Benim kışın oturduğum mahallemdi görenler acıyarak baktılar..aya inmiş astronotlar gbiydik..1karış tozla.. çarşıya indik erkundan para alıp, 1ekmek alıp Hayati amcanın aracının(bulak -karabük dolmuşu) arka koltuğunda afrikalı gbi yedik ekmeği bir çırpıda ..ikiz komedyenler gbiydik yüzler kııpkırmızı elde sepet.saçların arasından çıkan dal ve yapraklar..köye geldik arabadan inemedk ..sünnetlik çocuk misali paytak paytak yürüyorduk ..kolay değil saatler sonra bi koltuğa oturup kalkmak.. yarınki gün Kayıt için İ.Ü orman fakültesine gidecektim..stajım reşitle daha kayıt yaptırmadan başlamıştı anlaşılan...ANLYINIZ VE ANLATINIZ Kİ REŞİT BEY ZAATİ MUHTEREMLERİYLE... BİLİYORUM YOLU DESEDE ÖNLEMİNİZİ ÖNCEDEN ALINIZ....YİNE DE HOŞTU REŞİTLE YAŞANAN HER AN...Bulakça Kalınız........Basri

   Basri | 29.01.2005 | Kaynak: Basri | Hit: 635

 
 

TEKİR KAMPI      |     Öyküye Oy Veriniz!


   

6 kişiyiz, Somuncunun Hüseyin, Seyinbeylerin Refik, Cıvanalilerin Hüsnü (İki sene sonra Onu Kıbrıs’ta bıraktık.!!), Martyalının Ali, Bıçakçının Mustafa ve Çapanların Hüseyin. Liseli yıllarımız, 1970 yılı ağustos ayı…. Garagazan, Kömüşyudan günleri, havalar sıcak mı sıcak… Amasra’ya gidecek bütçe oluşturulamamış belli ki, Üstelik Refik’in babası Avni amca Stayer kamyonu ile ormandan tomruk çekiyor… Bizi bırakacak TEKİR’e.. Kamyonun brandasından çadır yapıp, kamp kuracağız.. Birkaç günlük nevalemiz de filelerde. Gitarımız, Topumuz, Pikap ve plaklarımız da yanımızda. Çift kırma tüfeklerimiz elimizde, fişeklikler belimizde yayıldık Koca Tekir yaylasına…

Bizden başka, kütük çeken KÖMÜŞ ler var ortalıkta, pek insanda görünmüyor… Karşı yamaçta çam kütükleri yarma odun yapılıp istiflenmiş. Kolayımıza geldi tabi ki ve onları çok amaçlı kullandık… 1- Isınma amacıyla, 2- Yemek pişirmek için, (mutlaka zeytinyağlı fasulye pişirmişizdir.) 3- Gece boyu kurda kuşa yem olmamak için devamlı harladık ateşi… Korktuğumuz başımıza gelmedi.. Tekirin yerlisi koca oğlan AYI lar ile tanışamadık..

Niyetimiz dağ havası almak, avlanmak falan değil, hatta mümkünse av olmamak… Laf aramızda dağcılık konusunda takımın en acemisi benim. Çapanlarda üç kardeşin en küçüğü olmanın verdiği avantaj ile dağa oduna gitme işinde bir türlü sıra bana gelmezdi..!! Kampçılık konusundaki acemiliğimi daha sonraki yıllarda otostopçuluğa başlayarak yenebildim ancak.

Acemilik deyince iki tane hata yaptık. Biri benim yüzümden oldu. Kestirme gidelim derken orman içinde kaybolduk… Fikir benim di, Dağcılıkta acemiyim ama yol yürümede ve kesmen yollar bulmada kendimi uzman ilan etmiştim.. Çünkü gurupta Safranbolu Orta Okuluna yürüyerek gidip gelmiş olmanın şerefi sadece bana aitti. Onlar arabacı Karabük takımı, bense Bulak deresini tahta köprü üzerinden günde iki kere geçmek durumunu ortaokullu yaşlarında yaşamış tecrübeli bir YOLBİLİMCİYİM.. Nerden kestirme gidilir. Nerde dinlenilir.. Nerden elma çalınır, Külahların Emin’in duvarcı ustası babasına iş çıksın diye bahçe duvarları nasıl yıkılır… Bütün bunları çok iyi bilirdim de…. TEKİR dağları bana yabancıydı… Benim yüzümden bir günümüz orman içinde geçti…

İkinci çaylaklık hepimize ait. Okullu acemi dağcıların başına geleni ayakları çekti gene; Tekirden günlük keşif gezilerine çıkıyoruz.. Efsane yerler ORMAN DENİZİ, BÜYÜKDÜZ. Düştük yollara, ilk günden Avni amcadan almışız ipucunu.. Dedi ki ‘’ Büyükdüzü kolay bulursunuz, yazı var..’’ Yürü yürü, dere tepe düz gittik, masaldaki gibi.. Ama ne yazıya, ne tabelaya hiçbir şeye rastlamadık. Şansa bak birisine rastladık, sorduk Büyükdüz’ü.. Dedi ’’geçmişsiniz, hemen geri dönün, yazı var, orası’’ Döndük geriye, Tekire kadar hatta… Gene yok ortalıkta BÜYÜKDÜZ… Okulluyuz, okumayı, kitabı, yazıyı biliriz ya….. Bizim bildiğimiz yazı başka, ormandaki düzlüklere YAZI denmesi başka… GEÇ ANLADIK TABİ……. Biliyorsunuz Ganül Basri ile Menteş Reşit de, Mantar Sevdasından Bulak Dağlarında mecnun olmuşlar…… Galiba her kuşaktan Bulaklının Dağlarda kaybolma hikâyesi var… DARISI BAŞINIZA GENÇLER…

   Hüseyin Çoban | 29.01.2005 | Kaynak: Hüseyin Çoban | Hit: 914

 
 

MANTAR SEVDASI      |     Öyküye Oy Veriniz!


    Akşamdan kararlaştırmıştık Ganül Basri ile yarın mantara gidecektik. Sabahın köründe yola çıktık. Daha kargalar uyanmadan. Mantar bu bizi beklemez. Harmancıktan yukarı Tekire gitmeyi duşunduk. Harmancikta sularımızı doldurduk. Paldumgırandan yukarı doğru çıkmaya başladık. Bu arada sağa sola bakıyorduk mantar var mı diye ama yoktu. Duzlacık civarına geldiğimizde öğle olmuştu. Uygun bı yere oturup yemeğimizi yedik. Menüde domates tursu ve yoğurt vardı. Suyumuz oraya gelinceye kadar zaten bitmişti. Turşuyu da yiyince iyice susadık. Su bulmak için Magustosdakı verici istasyonuna gittik. Orası da yasak bölgeymiş izinsiz dalınca içeri, Görevli haliyle bize çıkıştı. Biz durumu anlatınca sağolsun yardımcı oldu. Bizi konuk ettı. Lafladık biraz. Meğer o görevlide Bulak’lıymış. Vakit baya ilerlemişti. geri dönmeye karar verdik. Sorun iste o zaman başladı. Harmancığa inen patika yolu bulamadık. Araba yolunu takıp ederek aşağıya inalım dedik. Gedeze vardık. Orada birilerine yol sorduk. hep karıştı. En iyisi mı yolu takıp ederek Esentepe'nin üzerinde orman işletmesinin deposu vardı galiba, oraya vardık. Oradan Şirinevler'e daha sonrada çarşıya indik. Fakat minibüs paramız yoktu. Aklımıza Kebapçı Erkun geldi. Ondan minibüs parası aldık ve dolmuşla köye geri donduk. Allah’tan aksam son arabaya yetişmiştik. Geç olduğu için babam aralık basına çıkmış bizi bekliyordu, meraklanmış çünkü. Bizde dibekten arabadan inince şaşırdı “siz mantara gidiyorum diye evden çıktınız. Karabük’ten geliyorsunuz” diye bize biraz çıkıştı. Durumu anlatmamız biraz zor oldu. Sepetlerimiz dolu olsaydı mantarla, kolay olacaktı. İşte kaybolma hikayemiz bu. Arkadaşlarda sağolsun bunu iyice büyüttüler. Ganül Basri’nin Orman Mühendisliğini kazanması bu olaydan sonradır. 

   Resit Mentesoglu | 27.01.2005 | Kaynak: Resit Mentesoglu (Ganül Basri'nin de bu konu hakkında yorumlarına ihtıyaç duyulmaktadır.) | Hit: 939

 
 

YÜZME DERSİ      |     Öyküye Oy Veriniz!


    Bir varmış bir yokmuş elvel zaman içinde kalbur zaman içinde develer tellal iken pireler berber iken KARA KAZAN denilen Bulaklı yüzme adaylarının baş vurdukları bir yer varmış. Burada köyün cemaatinin ileri gelenlerinden basta SAVAŞ abi, SONER abi ve REŞİT abiler gibi yüzme dersi veren kişilerin onayından geçilerek alınan bu kurstan başımıza gelenleri bir ben bilir birde ALLAH. Hikayemize ilk önce karakazana adını veren karakazan bölgesindeki onaydan biraz bassederek baslamakta yarar var. Tabiki komisyonun ileri gelen iki üyesi olan; SONER AYHAN ve SAVAS AÇIK karakazan bölgesinde bandırma operasyonuyla baslarlar. 10 kez Soner abinin pençelerinden kurtulan talihsiz bendeniz, KARA SULARININ EN AZILISI Savaş abinin kollarına gitmekten kurtalamayıp 10 denilip yakalşık 25-30 kez bandırılmanın ardından kendimi karada bulup suni teneffüsse maruz kalmış durumdayımdır. Kendime gelir gibi olurken akkazanın devlet sorumlularından Sn.REŞİT MENTEŞ abinin onayı daha alınmamıştır. Tabiki büyük bir tehlüike bizi beklemektedir. Tabiki Reşit abinin akkazanda bandırma operosyonu benim yüzmeyi öğrenmemi ilerletmiştir. Nedeni elinden kaçıp nasıl kurtulabilirim; bunun için de yüzme bilmemin farkına varmış durumdayımdır. Ve onay tasdik heyetinin verdiği rapor ilginçtir :YÜZME ÖĞRENMEK İÇİN KURULUMUZA YAPILAN MURACAATINIZ DEĞERLENDİRİLMİŞ OLUP Sn.MUSA TABAK' A YÜZME SERTİFİKASININ VERİLMESİNE ÖNÜMÜZDEKİ HAFTAYA KADAR YAPILACAK DERSLER SONUCU KARA VERİLECEKTİR:(((( NOT:kesinlikle bu şahıslar olduğu zaman kursa muracat yapmayınız:)))

   MUSA TABAK | 26.01.2005 | Kaynak: Musa TABAK | Hit: 569

 
 

Bizi Masgara mı Edeceksiyiz      |     Öyküye Oy Veriniz!


   “ İstanbul’lu bir yerli turist ile Amasralı Pazarcı kadının, AMASRA PAZARINDA BOL PAZARLIKLI BİR PAZAR SABAHI SOHBETİ ’’ • SEN KİMLEDENSİY UŞAMIZ? • Ben İstanbul’dan geldim teyze. Fotoğrafını çekebilir miyim? • AYYNAYY, GAMARAYA ÇEKME BİZİ BAKAM. • Kameraya çekmiyorum, sadece fotoğrafınızı çekmek istiyorum. • BİZİ MASGARA MI EDECEKSİYİZ.

• Hayır Röportaj yapmak istiyorum. Amasra’yı birde sizden dinlesek. • SEN BENİ GORGUTTUY EMME, AMASRA’MIZ ÇOK GÖZELDÜ. • İşte anlatıver bize. • ANNATABÜLÜMÜYÜN Kİ. • Anlatırsın, anlatırsın. • ÇEKDÜVÜNÜZ RESİMLEDEN BİZE DE GONDERÜMÜSÜYÜZ. • Göndeririz tabi, bunları nerede yetiştiriyorsunuz? • BAÇÇADA, UŞAAMIZ BAÇÇADA…
• Bol bol suluyorsunuz herhalde bunları? • BİBER, BATLICAN SULANU. FINDIVA SU VERMEYÜZ BİZ, Bİ ŞEYE SU VERMEYÜZ, GAZMAYI ELİYE ALIP GAZACAY TABİİ… • Kaç liraya satıyorsunuz bunları?. • ÜÇ ELLİYE VERDİM, AL SENDE AL… GEL GENDİY DART FASÜLYEYİ, BARTIN’DAN DA Bİ ÇUVAL SOVAN ALMALI, GETÜMELÜ… • Soğan istemem, Çilek kaça? • ONUDA ALTIYA VERYOM. AÇ TORBANYI BEN SA GUYVÖRÜN. BİBER ALACAYMI SEN. • Almıyacağım. • AL İSTEDÜVÜY GADARI.. • Yok yok almıyacağım. • SEN BÜLÜSÜY, AL SENİY BEĞENDÜĞÜNÜ VEREM. • İstemeeem. • AĞZINIY DADINI BİLMEYOSUY Kİ… • Bilirim de, kaça bunlar? • SENDE YAMUR OLSAY, EL TARLASINA YAĞMAYCAY, HER ŞEYLERİ GAÇA DEYİ SORYOSUY. DA GEÇEN GÜN ANGARA’LI Bİ GADUN ‘’Ne gadarı para isdesen vercen’’ DEDİ, HEPİCÜVÜNDEN ALDI. • Ben de alacağım da, bundan ne kadar alsam acaba.. • AL İSTEDÜVÜY GADARI, BEYENDÜVÜNÜ AL… AZUCUK AZUCUK YİRSİY, UŞAKLARINA YİDİRİSÜY.. • O kadar çok koymayın bize fazla gelir. • SEN NE GADARINI MÜNASİP GÖRÜSEN ARTII… • Biz üç kişilik bir aileyiz bize çok gelir. • NASIL BÜLÜSEY ÖLE YAP. SEVESEYİZ GİNE GELÜSÜYÜZ. ALLAH SENİ ÇOLUVUNA ÇOCUVUNA BAVIŞLASIN. GELÜNCÜVEZİ GETÜMEDİY Mİ? • Neyi getirmedim mi? • GELİNCÜVEZİ, GELİNCÜVEZİ…. GARIYI GETÜMEDİY Mİ? • Getirdim hep beraber geldik. Senin eşin nerede peki, o sana bu işlerde yardım etmez mi? • ETMEZ Mİ, EDE TABİ, BİZİMKİSİ MADEN OCAVINDA ÇALIŞYA, KÖMÜRDE, YERİN YEDİ GAT ALTINDA SENİN ANLAYCAN. BULLADA HERKES ÇALIŞU A UŞAAM.. ŞEHİR GİBİ ZANNETME, BÖYÜK Bİ MEMELEKET DEYİL Kİ… EKİNİ EKER BİÇERİZ, YUKARI ÖVÜSGERE TINAZ ATARIZ, BÜYDEY OLU, UN ÜVÜTME DEYMENE….…. GİT EVE, GAP İPİ BALTAYI, GİT DAVA ODUNA…… DAVDAN GELİNCE HAYVANLARA ULAF BULMAYA GİDERİZ,,, GELDİKTEN KERİ AKŞAM YİMENE DÖNERİZ…
• Halı dokumacılığı var mı buralarda? • HALI DOKUMARUZ, HEYBE DE DOKUMARUZ. BİZ DE İŞ ÇOOK, Bİ TENEKE MİSİR DÖKÜLÜYA, BAŞLAYA BİRCÜK BİRCÜK ONU TOPLAMAYA, GELİN GIZLA VA TABİİ… OĞLAN DA BALIKÇILIKTA, GELİN EVDE YALUVUZ, YİMEK BİŞÜRYA… BİZ HEP BERABER YİRÜZ YİMEKLERİ… BİZİM OĞLAN BALIKÇILIKTAN GELİNCE BİRAZ İÇYA.. SERFOŞ OLYA.. GELİN ONA Bİ TAS ÇORBA İÇÜRYA, İKİ GÜN YORGAN DÖŞEK UYUYA. ÜRYASINDA BİDA BİDA İÇYOMU NE; ‘’yanyoooooon’’ DEYİ BAVURYA. BUBASI DA Bİ DEPMÜK VURYA, UYANDURYA.. • Torun var mı teyze? • OLMAZ MI UŞAAM, Bİ DENECÜK BİDENE…GENDİNİ ÇOK SEVDÜRYA.. ANASINI HİÇ DİNNEMEYA, GELİNCÜVEZ HİÇ SÖZ GEÇÜREMEYA. • Siz büyükler torunu şımartıyorsunuz herhalde… • SEN BİLMEYOSUY Kİ, TORUN TORBA SAHİBİ OLMADAN BİLEMESSİYİZ.. • Sen Amasra’yı anlatacaktın, geldin torun torbaya be teyze… • SEN SORDUY YA UŞAAM, TORUN VAMI DEYİ. BİDE AKIL VEDİY TORUNLARI ŞIMARTMAYIN DEYİ…. • Tamam teyze, biz nerede yemek yesek? • BALIK LOKANTASI VAR ŞURDA, ORDA YİYİN. • Taze balık var mıdır? • BURASI AMASRA UŞAAM, ANNAMADIY MI? • Güzel pişirirler mi peki? • HİÇ BÖLE BALIK YİMEMİŞİYDÜ.. YANINDA MANDA YOVURDU YİMEYİ DE UNUTMA, GORKMA Bİ ŞEY OLMAZ.. • Başka yemek… • BAŞKA KİM YİMEVE ÇAVURUSA BOŞVE, DİLİN KEMÜVÜ OLMAZ, SEN DEDÜVÜMÜ YAP, GÜCÜYÜ ÜZME… • Amasra güzel mi peki… • GÖNÜL KİMİ SEVESE GÜZEL ODU..
• Denizde yüzer misin teyze? • DENİZ GIYISI BULLA, BEN Bİ YOLCUK GİRDİM DENİZE, GÜNEŞTE HİÇ YANMADIM. BAK UŞAAM, NE GADA YANASAN YAN, GIŞIN AVARUSUY…. BEN ÇAKRAZ’ ÜSTÜNDEKİ KÖYDENYİN, ESGİDEN GAYIKNAN GELÜDÜK BİZ BAZARA… GAYIVA BİNDİN Mİ SEN UŞAAM… ROMALILA YAPMIŞ O KOPRÜYÜ ALTINDAN GAYIKNAN GEÇTİY Mİ? BÖYÜK LİMANDA YELKENLİYE BİNYALA, SENDE BİNDİY Mİ? PÖSTEPEYE ÇIKIPTA GÜNEŞİ BATUDUY MU? AAH UŞAAM, Bİ GENÇ OLMAK VARDI Kİ ŞİMCİ… YAZDIYMI SÖLEDÜKLERİMİ, YOKSAM ŞEYE Mİ ALDIY, GAMARAYA… • Kameraya almadım… • ALUSUY, ALUSUY……

   Hüseyin Çoban | 25.01.2005 | Kaynak: Hüseyin Çoban! ın Sasamos Dergisine yayınlanan derlemesi. | Hit: 549

 
 

Bulak ve Fabriga      |     Öyküye Oy Veriniz!


    Emiroğlu, haddehanenin ilk günlerinde ''goyuvedi'', aniden ihtiyarladı sanki... Yemeden içmeden kesildi.. Havaş Ana ''üzüm yi, yoğurt yi...'' dedikçe terslendi, kuytularda fosur fosur sigara içti... Havaş Ana kızıp ''bok iç'' dedi... ''Fabriganın dumanı ciğerine sinya zaten, bide cuvara emiyan emzük gibi'' diye söylendi... Emiroğlu ''baaçalara'' kaçtı, ekinlerin arasında yattı, ''merdivan gurup ağaçlara tünedi'', çardak altında gizliden rakı içmeye başladı... ''Delürdü uşak'' dediler.. ''cin tuttu'' şayiası çıktı... Havaş Ana ''Başında babası yok'' diye ağıtlandı, ''Emiroğlu zarhoşkene 'Goyverin lan yakamııı' diye bağuru bağuruveedi...Havaş Ana sindi, gızgardaşı ağladı''... Emiroğlu kapıyı çarpıp vardiyaya gitti...

......

Fabrikada patlak fırınla uğraşırken doğumumu haber almışsın… Ardından ’’baçalarda şööle adamakıllı bi sofra kurup’’ kutlamışsınız… Köyün girişinde gökyüzüne çifte sıkıp ‘’Ömrüüüüüm’’ diye nara atmışsın… Senin Bana dair ilk anın bu… Bense seni ilk, kar yağarken anımsıyorum… Kar yağıyordu… Sen yola çıkıp fabrikanın vardiya arabasına yürüyordun, üstünde ‘’meşün cekedin’’, başında kasketin vardı… Evin balkonuna fırlayıp arkandan ‘’moruuuuk’’ diye bağırdım…

   Hüseyin ÇOBAN | 24.01.2005 | Kaynak: Atilla ATALAY’ın Sıdıka Kitabının FABRİGA isimli hikayesinden küçük bir bölüm. Atilla ATALAY nerdesin? | Hit: 536

 
 

Kömüşyutan      |     Öyküye Oy Veriniz!


   Safranboluyu Bulağa bağlayan kömüşyutan köprüsünün inşaatında Safranboluda oturan rum işçiler çalışıyor, kontrolörlüğünü de Bulak Köyünün kurucularından olan Ayan Ağa yapıyormuş. Ağa, hergün yaptığı kontrollerden birinde iyi ustalardan birinin işinin başında olmadığını görür. Diğer işçilere ustanın nerede olduğunu sorar ve ustanın Safranboluda başka bir işte çalıştığını öğrenir. Hemen atına atlayarak ustanın çalıştığı yere gider ve ustayı bir binanın taş duvarını örerken bulur. Atının üstünden inmeden ustaya seslenen ağa, neden köprü inşaatına gelmediğini sorar. Rum ustanın ters cevaplar vermesi üzerine Ayan Ağa ustaya 2 el ateş eder ve ustayı öldürür. Bunu duyan ve çok kızan köprü inşaatında çalışan diğer ustalar, kemer kilitlerinde eksiklikler bıraktıkları köprüyü bitirip teslim ederler. Köprü hizmet vermeye başlar. Bir süre sonra Kömüşlerle Tomruk taşınırken köprü çöker ve kömüşler suya düşüp kaybolurlar. İşte bu sebeptendir ki bu mevkiye KÖMÜŞYUTAN mevkii denilir.

   Elif Sezer | 12.01.2005 | Kaynak: Bulamaçların Hasan Demircan & Yumukların Hasan Ceyhan | Hit: 586

 

Sayfa : 1 2

Yeni Öykü Ekleyiniz!

EN ÇOK HIT ALAN ÖYKÜLER

 Öykü Adı Hit
1.Pekmez Yapıp Köşeyi Dönme Sevdası 1165
2.BİR SİNEMA ÖYKÜSÜ 1021
3.MANTAR SEVDASI 939
4.TEKİR KAMPI 914
5.HÜSNÜ AMCA’NIN DİŞİ 887

YENİ EKLENEN ÖYKÜLER

 Öykü Adı Hit
1.VUqroEDYFvhMtme 111
2.JBnFHshJelA 140
3.XAzADidYquDBWUNjk 158
4.ocMFNdGmWybvNEJeDW 333
5.dsa 426

 yönetici